13 Mart 2014 Perşembe

KAYNAKÇA

kağynığım:
1:http://www.varbak.com/araba-olmasaydi-ne-olurdu.html
2:www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/274154-tasitlarin-hayatimizdaki-onemi-nedir.html
Hocam dierlerin altında hmn hmn yazıo BEN DOĞUKAN KÜÇÜKŞAHİNumarım beğnirsiniz

















BAZI HAREKETLİ RESİMLER










ARABA OLMASA

ARABALARIN YERİ WE ÖNEMİ


Yaşadığımız dünyadaki en önemli teknoloji ürünlerinden biri otomobillerdir şüphesiz. İcat edildikleri zamandan bu yana teknolojinin gelişmesiyle birlikte hep daha yeni, daha farklı şekillerle çıkmıştır karşımıza. Amaç hep en iyisini üretmek oldu belki de, hep bu amaçla çalışıldı, ama her yeni otomobilin ardından daha iyisi geldi. Bir noktadan sonra ise otomobil çeşitleri, modelleri, özellikleri ve aksesuarları takip edilmez bir şekilde çeşitlendi. Görünüşündeki ihtişam, kullanımındaki konfor ve sahip olmanın verdiği güç duygusuyla, kısa zamanda ihtiyaçtan öte insanların hayallerini süsleyen bir unsur haline geldi. 





İnsanoğlu otomobili icat edene kadar pek çok aşamadan geçti. Daha teknoloji diye bir olgunun var olmadığı, insanların doğayla mücadele içinde oldukları bu dönemde, hayat şartlarını kolaylaştırmak için binek hayvanları kullanılıyordu. Ardından, insanoğlunun yaşamını kolaylaştıracak, insanlık için oldukça önemli olan tekerlek icat edildi. Tekerlek ilk önce binek hayvanlarıyla kullanıldı. Daha sonra ise tekerlek yardımı ile at arabaları, kızaklar ve tarımda kullanılabilecek çeşitli araçlar elde edildi. Artık insanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan; tarım, taşımacılık, göç gibi ihtiyaçlarını gerçekleştirmek daha kolay hale gelmişti. 

İhtiyaçlarını gidermede kolaylık sağlaması amacıyla yapılan bu araçlar kısa zamanda insanların hayatlarının önemli bir parçası haline geldi. Artık bu araçlar, insanoğlunun hayatla mücadelesine kolaylık sağlamanın yanında bir lüks, hatta ihtişamıyla gücün simgesi oldular. 



107732592102_1895_daimler_250 

Zamanın imparatorları, devlet adamları hep bu araçlarla çıktılar halklarının karşısına ve güçlerini pekiştirdiler. Bu dönemde binek hayvanlarına bile sahip olamayan insanlar, tabii ki bu araçlara da ulaşamadılar ve zamana karşı verilen mücadelede gücü doğadan alıp, insanlara veren at arabaları, zenginlerin kolaylıkla ulaşabilecekleri lüksü simgeleyen araçlar haline geldi. 



Tarih boyunca her zaman ihtiyaçlar, yeni buluşları ortaya koydu. Binek hayvanlarının kullanımını kolaylaştıran at arabaları zamanla ihtiyaçları gidermede yetersiz kaldı ve daha iyiye ulaşma çabasıyla ilk bisiklet yapıldı. İki tekerlekli bisikletten sonra, hızla üç tekerliye geçildi. Sanayi Devrimi ile her alanda makine kullanımı yaygınlaştı, yeni buluşlar yapıldı. Buhar gücü kullanılmaya başlandı ve ilk olarak buhar gücüyle kullanılan makineler yapıldı. Buhar gücüyle kullanılan makineler, tekerli arabalara uygulandı. İlk buharlı araba, 1770 yılında Cugnot tarafından yapıldı. Böylece otomobilin icadında ilk adım atılmış oldu. Ardından da hızla motorlu taşıtlara geçildi. Böylece hız kazanan teknoloji, insanları da beraberinde götürmüş, artık onlara da hız kazandırmıştı. 



107732596505_eski_yaris_250 

”Hız Kesmeyen” Teknoloji 

Hızlanan çalışmalar sonucu ilk motorlu taşıt 1885 yılında Alman Karl Benz tarafından yapıldı. Yapılan taşıt, dönemin özelliklerini taşıyordu ve sadece iki kişilik bir bisiklet biçimindeydi. Yaklaşık bir yıl sonra Gottlieb Daimler motoru atlı arabalara monte etti. 

Ulaşılan bu sonuçlardan sonra çalışmalar hızlanmıştı ve klasik tip araba icadı fazla gecikmedi. 1891 yılında, Fransız Rene Levassor bilinen ilk klasik tip arabayı icat etti. 2000’li yıllara yaklaştıkça her an etrafımızda görebildiğimiz bu araçlara insanlar o dönemde o kadar yabancılardı ki, önden giden bir kişi elinde bayrak sallayarak taşıta yol açıyordu. 



Sonunda insanların hayatına hız kazandıracak olan icat yapılmış, dört tekerli araç hayatlarına girmişti. Bu icat yeryüzündeki hareket olgusunu doğadan alıp insana vermişti. 





Artık amaç daha güçlü bir motor, daha hızlı ve gösterişli arabalar üretmekti. Teknolojinin gelişimi bunu da beraberinde getirdi. Artık üretilen her otomobil bir öncekinden daha üstün özelliklere sahipti. 



Motorlu taşıtların icat edilmesiyle birlikte insanlarda başlayan hız tutkusu, beraberinde otomobil yarışlarını da getirdi. Otomobil yarışları 1880’lerde benzinle çalışan içten yanmalı motorların geliştirilmesinden sonra başladı. Birkaç yıl içinde ise yarış arabaları üretilmeye başlandı. İlk otomobil yarışı 1895 yılında Paris-Rouen arasındaki 80 kilometrelik mesafede yapılan güvenilirlik denemesiydi. 





19.yy’ın sonlarında insanların hayatına giren otomobil, 20.yy ile birlikte insan hayatının bir parçası olmuştu. 1900’lü yıllara gelindiğinde arabalar artık insanların zevklerine hitap etmeye başlamıştı. Genellikle siyah renkte üretilen otomobiller önce çeşitli renklere büründü, 1960’lı yıllarla birlikte ise adeta gücü simgeleyen büyük arabalar üretilmeye başlandı. İlk otomobillerin üretim aşamasında karşımıza çıkan modeller ile otomobil çeşitlerinin artmasıyla karşımıza çıkan modeller arasındaki fark, yapılan çalışmaların hızını ve verilen önemi anlatıyor. 



107732610907_1968_anadol_250 

“Devrim”den Sonra… 

1960’ yıllara kadar Türkiye’de sadece Amerikan otomobilleri ve bazı Avrupa otomobilleri bulunuyordu. Çünkü otomobilin ithal edilmesi maddi açıdan oldukça zordu. Ama tüm dünyayı saran bu otomobil heyecanı çok geçmeden Türkiye’yi de sardı. Dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel’in girişimiyle yerli otomobil fikri ortaya çıktı ve çalışmalara başlandı. Adapazarı Vagon Fabrikası’nda çeşitli otomobillerden alınan parçalarla “Devrim” adında bir otomobil yapıldı. Devrim, çalışmalarının aceleyle yapılması nedeniyle resmi geçit sırasında yolda kaldı ve ilk yerli otomobili üretmenin heyecanıyla başlanan çalışmalar burada son buldu. 



Başarısızlıkla sonuçlanan ilk çalışmaların ardından Vehbi Koç’un da girişimleriyle yeni bir proje hazırlandı. Bu sefer Türkiye’nin ilk yerli otomobili üretime hazırdı. 1967 yılında, Türkiye’nin ilk yerli otomobili Anadol sokakları arşınlamaya hazırdı. Bu ilk yerli otomobil, 1100 motorlu, 4 vitesli bir otomobildi. Anadol’ un iki ve dört kapılı olmak üzere iki modeli üretilmişti. Yapıldığı dönemde kaportasının zayıflığı nedeniyle tartışma konusu olan Anadol 2000’li yıllara kadar dayanarak herkesi şaşırtmıştır. Türkiye’de sanayileşmenin ve dışa açılmanın ilk yıllarında ticaretin gelişmesiyle özellikle küçük esnafın kamyonete gereksinim duymasıyla Otosan, Anadol Kamyonet üretimine geçti. 1980’li yıllarda Anadol’lar kamyonete dönüştü. Bu durum kısa zamanda ilk yerli otomobilin üretiminin azalmasına sebep oldu. 



Türkiye’de, Anadol’un gördüğü ilgiden sonra 1971 yılında Renault marka otomobiller de üretilmeye başlandı. Türkiye’nin coğrafi şartlarına uygunluğu nedeniyle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılan bu otomobil, zamanla ülkemizde en yaygın kullanılan otomobil haline geldi. Renault otomobilleri üretime başlandığı 1903’lü yıllardan sonra oldukça farklılık gösterdi. Bu farklılığı 1903 ile 1962 yıllarındaki modeller arasında belirgin şekilde görebiliyoruz. Üretildiği dönemde sahip olduğu aksesuarlar, motor gücü ve diğer özellikler nedeniyle daha çok gezinti ve davetlerde kullanılmaya müsait görünen Renaultlar, 1962 yılında güçlendirilmiş motoru, daha modern hale getirilmiş kaportası ve aksesuarlarıyla kullanıma ve uzun yola dayanıklı görünümüyle karşımıza çıkıyor. 



107732609006_1962_peugeot_250 

Asla “En İyisi” Olmayacak Otomobiller... 

Her zaman daha iyisini üretmek amacıyla yapılan çalışmaların sonucunda ortaya çıkan modeller, otomobilin zaman içinde geçirdiği aşamaları ortaya koyuyor. Tekerleğin icadıyla başlayan macera, at arabalarına takılan buharlı makinelerle hız kazandı ve motorlu taşıtların icadıyla hayal bile edilemeyecek bir aşamaya ulaştı. Üretilen her yeni modelle birlikte biraz daha ulaşılmaz oldu otomobiller; ama yine de her zaman birçoğumuzun hayallerini süslemeye devam ettiler. Otomobil sahibi olmak, hayatımızdaki pek çok amaçtan biri oldu, hatta hepimiz birer otomobil tutkunu olduk. Otomobiller hakkında teknik anlamda bilgiye sahip olmasak bile, bu onlarla ilgilenmemize engel olmadı ve hepimizin zevkine uygun bulduğu bir model hep oldu. Farklı bir amaçla çıkılmıştı yola, belki de hayatı biraz daha kolaylaştırmak, zamana karşı yarışta hız kazanmak...Şimdiyse bu yarış; otomobil üreticileri, firmalar ve belki de asla “en iyisi” olmayacak otomobillere sahip olmaya çalışan insanlar arasında yaşanıyor. 


Benzer Konular:
Etiketler:
  • arabanin hayatimizdaki onemi
  • arabanin hayatimizdaki yeri
  • arabanin onemi
  • otomobilin hayatimizdaki onemi
  • tekerlegin hayatimizdaki yeri
Rapor Et


Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/274154-tasitlarin-hayatimizdaki-onemi-nedir.html#ixzz2vsg4tGxO



Arabalar Çizgi Filmi (Türkçe Dublaj)

)Bazı Arabalarla İlgili Filimler Wardır

En İyi Arabalar




Dünyanın En Pahalı Arabaları

)

İnanılmaz Hızlara Sahip 10 Araba

)

Araba Kazaları


Trafik Kazası - Trafik Kazaları ve Nedenleri
Ülkemizde her Gün yaklaşık 600 ve her Saat 27 trafik kazası oluyor. Bu kazalarda Günde 5-20 kişi ölüyor, 200 kadar kişi de yaralanıyor. Ortalama her yıl 5-6 bin kişi ölmekte ve 100-200 bin kişi de yaralanmaktadır.
Trafik kazalarının oluşmasının en önemli etmeni insandır. Bu oran ortalama %94’lere kadar ulaşmaktadır.
  • İnsan Faktörü %66
  • Sürücü %27
  • Yolcu %1
  • Araç Faktörü %5
  • Yol Faktörleri %1
Trafik Kazalarının Başlıca Nedenleri
Trafik kazalarının sebepleri aşağıda verilen Maddeler halinde gruplandırılabilir :
1. İnsan
a) Sürücü
b) Yaya
c) Yolcu
2. Yol
3. Taşıt
4. Çevre
5. Trafik yönetim,denetim ve uygulaması
İnsan Faktörüne Bağlı Trafik Kazalarının Nedenleri
a) Acemilik,
b) Dikkatsizlik,
c) Uzun süre uykusuzluk,
d) Hatalı sollama,
e) Aşırı hız,
f) Fazla yük taşımak,
g) Alkollü araç kullanmak,
h) Bazı ilaçları kullandıktan sonra araç kullanmak,
i) Trafik kurallarını dikkate almamak,
j) Rutin araç bakımlarını yaptırmamak.
Trafik Kazalarından Korunma Yolları
a) Alkollü araç kullanmayınız,
b) Emniyet kemerinizi mutlaka takınız,
c) Araç kullanırken dikkatinizi dağıtmayınız,
d) Hız limitlerine uyunuz,
e) Far ayarlarınızı kontrol ediniz,
f) Tehlikeli sürüş ve yakın takipten kaçınınız,
g) Bisiklet ve motosiklet kullanırken kaskınızı takınız,
h) Karşıdan karşıya geçerken geçiş kurallarına ve ışıklara riayet ediniz,
i) Kavşaklarda durunuz, tehlikeli yerlerde sollama yapmayınız,
j) Acelelikten kaçınınız,
k) Trafikte dikkatli ve hoşgörülü olunuz.
Emniyet Kemeri
Neden Emniyet Kemeri?
Emniyet kemeri kullanmıyorsanız, vücudunuz aracın hızıyla yol almaya devam eder. Ta ki direksiyon, ön Camveya torpido sizi durduruncaya kadar. İşte benzer durumlarda ikinci bir çarpışmadan korunmak istiyorsanız bunun tek yolu emniyet kemeri kullanmaktır.
Emniyet Kemeri ve Önlenen Riskler
Trafik literatüründe 30 km/s hızla meydana gelen çarpışmalarda oluşan hasar 1 birim olarak tanımlanırken, 50 km/s hızla meydana gelen çarpışmalarda bu hasarın 9 kat arttığı bilinmektedir.
Emniyet kemeri; araç içinde meydana gelen ölümleri %45, ağır yaralanmaları %50 oranında azaltmaktadır.
Ölümle olan yaralanmalar incelendiğinde baş boyun yaralanmalarının %37, omurga, göğüs yaralanmalarının %8 oranında olduğu görülmektedir.
Sürücü ile Yolcuların Ölüm ve Yaralanmalarında Hızın Etkisi
Araştırmalar 30 km/s hızla çarpmanın araç içerisinde bulunanların vücuduna etkisi 1.kattan düşmeye, 90 km/s hızla çarpmanın ise 10.kattan düşmeye eşdeğer olduğunu göstermektedir.
Yine araştırmalar bırakın yüksek hızları, 80 km/s hızla giden bir araçta yolculuk yapanların olası bir kazada ölme ihtimalleri, 30 km/s hızla giden araçtakilere oranla 20 kat daha fazla olduğunu göstermektedir.
Sürücünün Görme Yeteneği ile Hız Arasındaki İlişki
Hız arttıkça sürücünün trafik çevresini algılama düzeyi yavaşlar. Göz 190 ile 200 derecelik bir alanı algılar. Ancak araç kullanırken görme açısı hız ile ters orantılıdır. Örneğin 35 km/s hızla görme açısı 104 derece iken, hızı 130 km/s’te çıkardığımızda bu Açı 30 dereceye düşer.
Hız Körlüğü
Artan hız sonucunda sürücünün yol ve çevresine yönelik görsel verileri, yani eşya ve olayları tam olarak algılayamamasıdır. Bunun en önemli ve riskli sonucu, sürücünün aracın hızını olduğundan daha az hissetmesidir.
Tünel Görüşü
Hızlı araç kullanırken görme alanının daralması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Aracın hızı ne kadar artarsa sürücünün bakışları da o oranda uzağa odaklanır ve sürücü çevresindeki olayları zamanında algılayamaz.
Alkol ve Kaza İlişkisi
Grafikte görüldüğü gibi 0,5 promil değerinden sonra kaza ihtimali yüksek bir eğilim göstermektedir. Bunun sonucunda kanında 1,00 promil Alkol bulunan sürücülerin %70’inin kazalara sebep olduğu saptanmıştır.
1,00 Kandaki alkol miktarı (Promil)
Alkolün Uyuşturucu Etkileri
Kandaki alkol miktarı arttıkça kişinin denge, görme ve işitme gibi beyinsel fonksiyonlarında azalmalar ortaya çıkar. Kas kontrolü gibi çok önemli duyu ve kontrol kabiliyetleri azalır.
Kurtarma Ekiplerinin Trafik Kazalarına Müdahalesi Güvenlik Önlemleri
1- Olay yerine varıldığında, kurtarma aracı başka kazalara sebebiyet vermeyecek şekilde uygun yere park edilir.
2- Olay yerine emniyet şeridi çekilir, olay yerinin ön ve arkasına 50-150 m reflektör konulur.
3- Gereksiz kişiler şerit dışına çıkarılır.
4- Kaza yapan aracın kontak anahtarı kapatılır, mümkünse Akü kutup başları sökülür.
5- Yangına karşı gerekli önlemler alınır.
6- Gaz kaçaklarına karşı gerekli önlemler alınır.
7- Diğer tehlikelere karşı (toprak kayması, kaya düşmesi vb.) gerekli önlemler alınır.
1. Durum Değerlendirmesi
a)Yaralının bilinç durumu,
b) Solunum yolları,
c) Dolaşım yolları,
d) Baş,
e) Boyun,
f) Göğüs,
g) Karın,
h) Kollar ve bacaklar kontrol edilir.
2. İlk Müdahale
a) Yaralıya bilinç kontrolü yapılması,
b) Solunumun sağlanması,
c) Dolaşımın sağlanması,
d) Kanamalara müdahale,
e) Kırıkların tespit edilmesi
f) Yaralar,
g) Yanıklar,
h) Şok,
i) Bayılma.
3. Kurtarma
a) Gereksiz malzemelerin (cam,parça vb.) temizlenmesi,
b) Sıkışma noktalarının belirlenmesi,
c) Kurtarma malzemelerini kullanarak yaralının kurtarılması,
d) Yaralıların araçtan nakli,
e) Yaralıların ambulansla Sağlık kuruluşuna sevk edilmesi.
Kurtarma Teknikleri
Tam Flep
Aracın kapı ve direklerinin kesilmesi ve tavanın komple alınmasına tam flep denir. Tam flep şu hallerde uygulanır;
-Araç tavanının tamamen çöktüğü durumlarda,
-Kapıların açılmaması halinde,
-Yaralıların daha çabuk ve zedelenmeden çıkarılması için.
Yarım Flep
Aracın ön veya arka kapı ile orta direklerinin kesilmesi ve tavanın yarım açılmasına yarım flep denir. Yarım flep şu hallerde uygulanır;
- Yaralıların sadece önde bulunması halinde,
- Yaralıların sadece arkada bulunması halinde
- Kapıların açılmaması halinde.
Kapıların Açılması
Kapılar menteşe aralarından ayırıcı ile koparılarak yapılır. Kapılar sökülür. Kapıların açılması şu hallerde uygulanır;
- Hafif yaralanma durumunda,
- Kapıların sıkışarak açılmaması durumunda kullanılır.
Direksiyon Simidi ve Pedalın Kesilmesi
Kaza sırasında genellikle direksiyon veya pedallar yaralıyı sıkıştırır.
Uygulaması: Direksiyon simidi veya pedallar pedal kesici veya kesme aparatı ile kesilerek yaralı kurtarılır.
Araç İçinin Genişletilmesi
Kaza sırasında özellikle ön koltukta oturan yolcu ve sürücü, konsolun darbe sonucunda eğilmesi ile koltuk ve konsol arasına sıkışır. Bu durumda araç içinin genişletilmesi gereklidir.
Araç içinin genişletilmesi iki yöntemle yapılabilir.
a) Kazazedenin olduğu taraftaki ön kapı; kapıların açılması yöntemi ile alınır. Daha sonra aracın orta direğinin altından konsol hizasına çarpraz olarak ayırma silindiri uygulanır veya ayırma aparatını koltuk önünden konsolun alt tarafına uygulayarak genişleme sağlanır.
b) Yukarıdaki işlemlerin gerçekleştirilememesi halinde; aracın ön Camı kırılmamışsa kırılır, ayırma aparatı gerdirme zincirinin kancası konsülün uygun bir yerine takılır. Ayırma aparatının diğer gerdirme zinciri de aracın ön tampon bölgesinde sağlam uygun bir yere takılır ve iki zincir arasına takılan ayırma aparatı ile gerdirme yapılarak araç içinin genişlemesi sağlanır.
Araç Ters Dönmüş veya Yan Yatmış ise Kurtarma
a) Araç desteklenir.
b) Camlar yaralıya zarar vermeden kırılır.
c) Sıkışma yoksa, yaralı uygun şekilde çıkarılır.
d) Sıkışma varsa, sıkışma noktaları gerekli aparatlarla açılır, yaralı serbestleştirilir.
e) Eğer emniyet kemeri takılı ise kurtarma personeli yaralı sırtına gelecek şekilde içeri girer, emniyet kemeri çıkarılır veya kesilir, yaralı sırtında dışarıya çıkarılır.
f) Araç yan yatmış ise ön camlar kırılır.
g) Ters yatmış pozisyonundaki kurtarma teknikleri uygulanır.
Araç Su İçinde ise Kurtarma
a) Araçsu içine düşmüş ise kurtarma personelinden çok araç içindeki kişiler kendilerini kurtarabilirler.
b) Panik ve heyecan yapılmamalıdır.
c) Motor ne tarafta ise araç o tarafından batmaya ve içeri su girmeye başlar, hafif tarafa geçilir.
d) Kapılar ve camlar iç ve dış Basınç eşitleninceye kadar açılamaz, beklenir veya varsa tavan camından çıkılır.
e) Bekleme sırasında ağırlık yapan eşyalardan kurtulunur, gerekirse soyunulur.
f) Baygın olanların kendisine gelmesi sağlanır.
g) Emniyet kemeri varsa çıkarılır.
h) Basınç eşitlenince kapılar açılır ve araç terk edilir.
i) Araç terk edilirken düzenli bir çıkış sağlanır.
j) Yüzme konusunda tecrübeli olanlar yaralı veya baygın kişilere yardım etmelidir.
Kemalettin GÜNGÖR - Afyon Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birliği Uzmanı






KORKUNÇ ARABA KAZALARI - www.Viyana.Net

)

Karlı havada Şahini kaydırıyor .

)

Tofaş Drift Trabzon

)

msupra vs 131 turbo çorum final yarışı

)

Araba Nedir

Araba nedir :Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her türlü kara taşıtına Araba denir.
Tekerlek üzerinde giden, hayvan veya insan gücü ile yürütülen, eşya ve insan taşımaya yarayan taşıt. İnsanların arabayı yapmasında, tekerleğin bulunmasının önemli rolü vardır. Eldeki en eski bilgilere göre arabanın ilk olarak Türkler tarafından Asya’da yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalara göre ise, MÖ.. 2500 yıllarından itibaren Orta Asya’da kullanılmaya başlanmış ve oradan yayılmıştır. İlk zamanlar savaş arabaları şeklinde büyük önemi vardı. Fakat manevra kabiliyetinin az olması bu önemini kaybettirdi. Yalnız yük ve yolcu taşımacılığında kullanılmaya başlandı. Asya ve Önasya’da kullanılış tarihi bilinmeyecek kadar eski olmasına rağmen, Avrupa’da ortaçağda kullanılmaya başlanmıştır.
Umumiyetle dört veya iki tekerlekli olan arabaların en basit şekli, elle yürütülen ve hafif eşyaları taşımak için kullanılan el arabası denen tek tekerlekli arabadır. Arabalar iki bölümden müteşekkildir:
1) Alt yapı,
2) Üst yapı.
Alt yapı; hemen hemen her arabada aynıdır. Esas olarak tekerlekleri birleştiren “ dingil ” ve koşum hayvanlarının bağlandığı “ ok ”tan meydana gelir.
Dört tekerlekli arabalarda, arkada kalan büyük tekerlekler sabit bir dingille bağlanırlar; öndeki tekerlekler ise, dönme işlemlerini kolaylaştırmak gayesiyle daha küçük ve okla beraber dönebilecek şekilde yapılırlar.
Üst yapıları kullanılma maksatlarına göre istenildiği gibi yapılabilir. İnsan nakli ve eşya nakli için olmak üzere iki ana bölüme ayrılabilen üst yapılar, muntazam yapılmış sandık, Ağaç sürgünlerinden örülmüş bir sepet veya kafes biçiminde olur.
Arabalarda tekerlekleri levha şeklinde veya merkezine parmaklıklarla tutturulmuş bir çemberden ibarettir. Tekerleklerin etrafında aşınmayı azaltmak için çelik veya lastik çemberler takılıdır.
Arabalar umumiyetle atlara, öküzlere, mandalara çektirilir. Hayvanlar oka bağlanırlar. Sarsıntıyı azaltmak için alt yapısı ile üst yapısı arasına tekerleklerin hizasına gelecek şekilde “yay” sistemi yerleştirilir. Bilhassa yolcu taşıyan arabalar da yay sistemine önem verilip süslü olarak yapılmışlardır.
İlk arabalar, yük taşımağa mahsus öküzler tarafından çekilmiş ve atların arabaya koşulması, öküzden sonra başlamıştır. Türklerin kullandığı arabalara Çinliler, “Keçi arabası” demişlerdir. Bu araba dört tekerlek üzerine oturtulmuş bir çadırdan ibaretti. Türkler, savaşlarda atı tercih ettiklerinden, savaş arabalarını Çinliler kullandılar.
Osmanlılarda önceleri arabaya binme hakkı padişaha, şeyhülislama ve kadı askere tanınmıştı. Bir de Avrupa’ya gönderirken, elçilerin yanına devletin şerefiyle ilgili iki mükellef araba verilirdi. Bu arabalardan birisinde elçi, padişahın mektubunu götürür, ikinci araba ise hediyeleri taşırdı. Daha sonra vezirler ve ileri gelenlerin arabaları oldu. Fakat gene de ata karşı büyük muhabbeti olan Türkler, ata binmeyi tercih ettiler.
Osmanlı padişahlarından bazıları kendileri için tahsis edilen arabalara bindiler. Oğlu Yavuz Sultan Selim Han lehine tahttan feragat eden Sultan İkinci Bayezid Han, 1512 tarihinde, Bayezid’deki eski saraydan bir arabaya binerek Edirne kapısına kadar oğlu ve askerler tarafından teşyi edilmiştir. Yavuz Sultan Selim Han bu teşyi esnasında, payitaht kapısına kadar araba yanında edeble yürümüş, babasının nasihatlerini hürmetle dinlemiştir.
Kanuni Sultan Süleyman Han yetmiş iki yaşında Zigetvar seferine çıkarken, saraydan Davutpaşa’ya kadar beyaz bir atın üzerinde gitti. Sonra iki beygirle çekilen dört tekerlekli, üstü örtülü ve yanları yeşil perdelerle kapalı bir arabaya bindi ve öylece sefere devam etti. Zigetvar’da vefat ettiğinde de mübaret cesedi aynı arabaile yola çıkarıldı.
İstanbul’un binek arabaları; saray, konak ve kira arabaları olmak üzere üç kısım idi. Binek arabalarından saray arabaları, Saray-ı hümayun için bir ihtiyaç olmuştu. Valide, Haseki ve Hanım Sultanlar şehir sokaklarında dolaştırılmayıp; sayfiye, yalı, köşk ve kasırlarına; ya harem-i hümayun kayıkları ile veya saray arabaları ile gitmişlerdir.
Saray arabalarının başında saltanat arabası gelmektedir. Sultan İbrahim, Sultan İkinci Mahmud, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz hanlar şehir içinde gezintilerini meşhur saray saltanat arabası ile yaptılar. Sultan İkinci Abdülhamid Han da Cuma selamlığına bu araba ile giderdi. Namazdan sonra da bizzat kendi kullandığı saray faytonu ile ikametgahı olan Yıldız Sarayı’na dönerdi.
Saltanat arabası Cuma selamlığında gayet yavaş gider; yaverler arabayı, iki yanı sıra yürüyerek takip ederlerdi. Hırka-i şerif ziyaretinde ise araba sür’atli gider, yaverler de atlı olarak takib ederlerdi. Saltanat arabasında padişahın karşısında daima zamanın seraskeri olan müşir otururdu. Saltanat arabası, çift çift dört atlı, arabacı oturağı sırmalı, bordürleri Altın yaldızlı muhteşem bir faytondu. Sultan Abdülhamid Han arabanın körüğünü daima yarı açık bulundururdu. Arabayı arabacı başı kullanırdı. Yanında bir de ispir otururdu. Arabayı çift çitf çeken dört attan soldakilerin üzerine de birer süvari neferi bindirilirdi. Bu dört kişi; kırmızı veya yeşil çuhadan som sırma işlemeli cebken - ceket, kenarları sırmalı pantolon ve siyah çizme giyerlerdi.
Sultan Abdülhamid Hanın Cuma namazı dönüşünde kendi sürdüğü saray faytonunda arabacı oturağı yoktu. Önü açık dizginler, ufki bir maden çubuk üstünden geçerdi. Arabacıbaşı bu faytonu cami avlusuna getirir, kendisi saraya yaya dönerdi. Gayet sade fakat son derece zarif bir araba idi. Bunun da körüğü yarı açık olurdu.
Saltanat arabasından başka, diğer, saray arabaları umumiyetle kapalı, sade kupa arabalardı. Arabacıları ve ispirleri daima siyah temiz elbise ve siyah çizme giyerlerdi. Saray arabaları İstabl-ı Amire denilen has ahırda muhafaza edilirdi. Kadrosu kalabalık bir teşkilat olup, amirleri İstabl-ı Amire müdürü idi.
Konak arabalarına da saray arabaları gibi aynı boyda aynı renkte ikiz denilecek çok bakımlı atlar koşulurdu. Zamanın yüksek devlet ricalinin ve zenginlerinin birer ve hatta bir kaç binek arabası olurdu. Konak sahipleri arabalarının bakımı, kullanılması ve muhafazası için konaklarında özel kişiler görevlendirmişlerdi.
Kira arabaları ise, umumiyetle eski, az bakımlı konak arabalarının emekliye ayrılmışlarıydı. Konak arabalarında ve kira arabalarında plaka yoktu. Kira arabası oldukları, Belediye dairesince verilen numaraların fenerleri üzerine yazılmasıyla anlaşılırdı.
On dokuzuncu asırda Osmanlı sarayının atları ve arabaları, eski tüfekhane yerinde yapılan İstabl-ı Amire’ye nakledilmişti. 1881 yılı Eylül ayında İstabl-ı Amire’deki büyük yangında Sultan İkinci Mahmud Hana ve daha eski sadrazamlara ait altın ve Gümüş işlemeli çok sanatkarane yapılmış saltanat arabaları ve Alay günlerine mahsus altın işlemeli mücevherli, incili eyer ve araba takımları tamamen yanmıştır.
Bugün Topkapı Sarayında iki eski taht-ı revanla, kafesli eski bir araba ve Sultan Abdülaziz, Sultan İkinci Abdülhamid Han ile Sultan Beşinci Mehmed Reşad’a ait arabalar teşhir edilmektedir. at koşumları ve eyer kısmında da geçen asra ait bazı saray eyerleri bulunmaktadır.
Yük arabaları ise şehrin günlük hayatında fetihten beri ihtiyaç olmuştur. Konakların, sarayların her türlü inşaatların, çarşıların, pazarların çeşit çeşit ağır yükü arabalarla taşınmış, yazın sayfiyelere çıkanlar, göç eşyalarını iskelelere yük arabalarıyla indirmişlerdir. Yük arabalarına çarşı arabası da denir. Kağnılar eskiden çok yaygın bir şekilde kullanılan öküz ve mandalar tarafından çekilen arabalar idi. İstiklal Harbinde milletin dini ve vatanını müdafaa için yaptığı mücadelede, silah ve cephane nakliyesinde çok kullanıldı ve bu harbin adeta sembolü haline geldi.